Yapmıyorsan istemiyorsundur...

Yapmıyorsan istemiyorsundur...

14 Haziran 2016 Salı

Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı Seçmeleri üzerine..

Herkese esenlikler,

Son 1 yılda aklıma giren ve yapmak istediğim şeyler listesine eklediğim Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı'nın bu sene 28.'si yapılacak. Eskiden başvuran herkesin kolaylıkla katılabildiği bu yarışa artık ciddi bir elemeden geçtikten sonra katılabiliyorsunuz. Organizasyonu anlayabiliyorum: Son zamanlarda bu yarışın popülaritesi çok arttı ve herkes bu ayrıcalığa kavuşmak istiyor. E toplam katılacak kişi sayısı da 1800 ile kısıtlanınca eleme yapmak zorunlu hale geliyor.

Forumlarda dolaşan dedikodular, organizasyon web sitesinin yetersiz açıklama ve yönlendirmeleri eşliğinde 12 Haziran 2016 Pazar günü Ankara seçmelerine katıldım. Seçmeler Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezi Yüzme Havuzunda gerçekleştirildi. Bu vesile ile Türkiye ve Ankara'nın böyle bir tesise sahip olduğunu öğrenmiş oldum. Birçok şey düşünülmüş ve bireysel olimpik spor dallarına özel tesisler kurulmuş. Tabi kapıda yine Türk usulü, herşeyden habersiz bir güvenlik görevlisi sizi karşılıyor, bu Tanrı'nın emri. Bu olmasa tuhaf olurdu zaten...

Ben yarışlara katılmaya karar verdiğimde, ne organizasyonun sitesinde ne de webde, seçmelerle ilgili doyurucu bilgi bulunmuyordu. Bu yazıyla amacım bu tarz belirsizliklerin bir kısmına ışık tutmak.

Organizasyon duyurusunda, seçmelerin 12:00 ile 16:00 arasında yapılacağı söyleniyordu. Ancak ben 11:40'da havuza girdiğimde görseldeki doluluk vardı ve üstüne üstlük de 20 kişi yüzmeye başlamıştı bile.



Ben 108. sıradaydım. Keşke daha önce gelseydim diye hayıflandım çünkü anladığım kadarıyla insanlar 11:00 civarında gelmişler ve erkenden sıra numaralarını almışlardı.

Havuzda 10 tane kulvar var ve her kulvarda aynı anda iki kişi yüzüyordu. Her kulvarın başında ve sonunda hakemler vardı. Çok büyütülmemesi gereken ama aksayan yönlerden ilki şuydu: o anda havuzda olan yüzücülerin kaç ile kaç arasında olduğunu izleyeceğiniz bir ekran yoktu. Sıranın kaçta olduğunu anlamak içi sürekli aşağıya inip sormanız gerekiyordu. Ama dediğim gibi çok yakınılacak bir konu değil bu.

Derken sıra bana geldiğinde, bir nevi bekleme koltuklarına aldılar bizi. Bu noktadan sonra hangi kulvar boşalırsa o kulvarı oturan isimlerden çağırarak doldurdular. Kulvarın başına gittiğimizde, hakem önce kimlik denetimi yaptı ve "sağdan gidip sağdan dönün"' dışında bir kural (önümüzdeki yüzücüyü geçmemiz gerektiğinde nasıl bir yaklaşım izlememiz gerektiği gibi) aktarmadı . Çantamı camın önüne koyup son bir resim çekip havuza girdim.


En önemli dezavantajım, olimpik bir havuza girmeyeli 20 sene oluşuydu (en son 1. sınıfta ODTÜ havuzu). Ve 50 metrelik havuz boyunun beni nasıl etkileyeceğini bilmiyordum. Çünkü yıllardır hep 20 metrelik havuzlarda yüzüyordum. Ve zamana karşı yüzmeye ise Garmin Fenix 3HR'yi aldıktan sonra başlamıştım. Ve hedefim 800 metreyi 16:00 civarında tamamlamaktı. 20 metrelik havuzlarda derecelerim bu civarda çıkıyordu (Garmin ölçümleri).

Neyse, yüzmeye başladım. İlk tur sonunda havuz boyunun bana olumsuz bir etkisini görmedim. Kondisyonum yerindeydi. Ancak havuza yabancı oluşumun ilk olumsuzluğunu dönüş sırasında yaşadım. Spor merkezi veya yazlık site havuzlarında duvara elinizi uzattığınızda dokunursunuz ve duvardan güç alıp kendinizi ittirmeniz kolaydır. Ancak olimpik havuzlarda bu durum böyle değil elinizle duvarı kolaylıkla tutamıyorsunuz. Aslında yapılması gereken, su altından dönmek ve ayaklarınızla kendinizi itmek. Gençken bunu yapmışlığım vardı ama uzun zamandır yapmadığım için macera aramak istemedim. Ama işte sorun da burada yaşandı. Dönmek için elimi attığımda duvarı tutamadım ve ciddi miktarda su yuttum. Bir de kendimi istediğim gibi ittiremedim. Yani sizin anlayacağınız ilk dönüş çok kötüydü. Su yutmanın etkisi ise 1 tur sürdü.

Çıkarılan Ders 1: Seçmelerden önce mutlaka bir olimpik havuzda yüzün ve dönme yaklaşımınız üzerinde sıkı sıkı çalışın. 

Bu olumsuzluğu atlattım ama 2. ve 3. dönüşlerim de çok kötü dönüşler oldu. Tüm momentumum kaybolduğu gibi, istediğim hızı da alamıyordum. 4. dönüşte tam anlamıyla durup gerçek bir itişle tura başlamaya karar verdim. Bu daha iyi sonuç verince bundan sonraki dönüşlerimde bu yaklaşımı uyguladım.

5. tura kadar benim önümde yüzen ve tempomu ayarladığım yarışmacı, yavaşlamaya başladı ve ben ona iyice yaklaştım. Bir süre kararsız kaldıktan sonra 6. turda bu yüzücüyü geçmeye karar verdim. Hakemler önündeki yüzücüyü nasıl geçileceği konusunda bir kural da söylemememişlerdi. Bir araba sollar gibi solladım ve ardından yüzücünün önüne kırdım çünkü bana söylenen tek kural sağdan git sağdan geldi. Bir ara küçük bir temas da yaşadık. Şu an düşünüyorum da, önüne kırmama gerek yoktu. Ama ondan çok hızlı olduğumu düşündükçe içim rahatlıyor, onun derecesine pek bir etkim olmadığına inanıyorum.

Çıkarılan Ders 2: Aynı kulvarda yüzdüğünüz yarışmacı sizden yavaş olabilir, geçme yaklaşımınızı belirlemeniz çok önemli. Yarışmacının solundan geçin ve aranızdaki fark iyice açılmadan tekrar yarışmacıyla aynı çizgiye gelmeyin.

O bu derken son 100 metre düdüğünü duydum. Ve tempomu artırdım. Yarışı bitirdiğimde saatim 950 metre yüzdüğümü ve bunun 17 dakika 19 saniyeden başardığımı söylüyordu. Resmi derecem ise 17:13:53. Bunu duyunca biraz üzüldüm. Çünkü tempo olarak denemelerimle aynı hızda (hatta biraz daha iyi) yüzdüğümü hissetmiştim. Ama 1 dakika 13 saniyelik bir fark vardı. Üstelik Garmin 950 metre yüzdüğümü düşünüyordu!!!.

Garmin'i yüzme için kullanmak benim için yeni. Dolayısıyla, ölçüm doğruluğunun nasıl iyileştirileceği veya Garmin'in neden böyle bir hata yaptığını tam olarak bilemiyorum. Tahminim, ilk 2 turda acemice dönme çabalarımı Garmin  turu bitimi olarak algıladı ve yüzdüğüm mesafe normalden uzun çıktı. Ama görünen o ki, derecemdeki düşüşün gerçek nedeni, dönmelerde sergilediğim çok kötü performans. Dönüş başına kaybettiğim 2 saniye ve dönüşlerde kendimi yeterince itememem, yaklaşık 1 dakikalık kayba denk geliyor.

Orada bulunan tecrübeli (!) hakemlerin söylediğine göre, benim yaş gurubumda (35-39) 17 dakikalar civarı bir derece ana yarışa katılmak için yetiyormuş. Tabi ki bu hiç birşeyin  garantisi değil. Sorun şu ki, tüm Türkiye ile beraber değerlendiriyorsunuz. O sene Ankara'dan katılan herkes çok kötüyken, İzmir katılımcıları çok iyi olup, tüm seçilenler İzmir'den de çıkabilir. Yani, şehirlere veya bölgelere ayrılmış kontenjan yok. Ama bununla beraber yabancılara ayrılmış kontenjan var !!! Hem de yanlış bilmiyorsam 800 kişi (forumların ve dedikoduların yalancısıyım resmen böyle bir sayı görmedim ama doğruysa ve toplam sayının 1800 olduğu düşünülürse çok büyük). Bu aşamada bunları konuşmanın bir yararı yok. Ama şu bir gerçek, organizasyon, seçmeler konusunda biraz daha şeffaf davranabilir ve mümkünse toplam katılımcı sayısını biraz daha artırabilir.

Sonuçlar 3 Temmuz'da duyurulacak. Yarışa katılma hakkını bir kazansam da bu konuları bir daha düşünmeme gerek kalmasa... Ne güzel olur..

Bir dahaki yazıda görüşmek üzere...

Güncelleme:

Seçmeler tamamlandı. Ve 17:13'lük derecem yeterli olmadı. Ancak organizasyon hem derecelerin hem de yüzmeye hak kazananların açıklanması sırasında kötü bir sınav verdi. Zaten organizasyonun web sitesi ve bilgilendirmeler iğrençti, seçilme kıstası çok kötü anlatılıyordu... Aynı durum kendini açıklama sırasında da gösterdi.

Birincisi, derecelerin açıklandığı listede yaş grupları yoktu. Yani listeye bakarak derecenizin yaş grupları içinde nerede olduğunu göremiyordunuz. İkincisi, kazananların açıklandığı listede de kazanma dereceleri yoktu.

Sanırım her ikisini de bilerek yaptılar. Yaş gruplarını bilemediğim için derecemin iyi mi kötü mü olduğunu bilemiyorum. Kazananlar listesinde ise hem yaş hem de süreler yok. Sadece bir liste. Dolayısı hiçbir şekilde itiraz edemiyorsunuz. Daha kötüsü şu, derecenizin yaş grubu içerisinde nerede olduğunu bilemediğinizden, kazanmak için sürenizi ortalama olarak ne kadar geliştirmeniz gerektiğini de kestiremiyorsunuz. Ha her sene her yaş grubunda aynı kalitede yüzücüler katılmıyor, bu doğru. Ama bu yarış uzunca bir zamandır yüzülüyor. Dolayısıyla 10 senelik ortalamalar muhakkak fikir verecektir. Neden veriler gizleniyor ki? Aslında bu sorunun yanıtını biliyorum ama..Neyse.

Ama bu bende şu duyguya yol açtı: böyle şeffaflıktan uzak bir organizasyona bir daha katılır mıyım... Bilemiyorum. Ağzımda buruk bir tat kaldı.



11 Haziran 2016 Cumartesi

Ankara'da triatlon yapmaya çalışmak ve Demir Adam Yarışları Hazırlıkları üzerine

Herkese esenlikler,

Uzun mesafe koşabildiğini görebilen herkes gibi ben de 'neymiş ya bu triatlon dedikleri' demeye başladım. Hele bir de lise arkadaşlarımdan birinin Demir Adam Triatlon (Iron Man Triathlon) yarışlarını tamamladığını öğrenince bendeki hırs iyice kabardı. Ve buradan duyuruyorum: 2018 yılı bitmeden Demir Adam olacağım.

Nedir triatlon? Triatlon, yüzme, bisiklet ve koşu disiplinlerinin art arda yapıldığı bir spor türü. Olimpik triatlon, 1.5 km yüzme, 40 km bisiklet ve 10 km koşudan oluşuyor. Demir Adam Triatlon (bundan sonra DAT diyeceğim) ise çıtayı bayağı üst seviyelere taşıyor: 3.8 km yüzme, 180 km bisiklet ve 42.2 km koşu. Bir de bunun Iron Man 70.3 sürümü var, o ise 1.9 km yüzme, 90 km bisiklet ve 21.1 km koşudan oluşuyor (Tam DAT'ın yarısı ama her ikisini bitirene de Demir Adam diyorlar).

Peki diyelim ki iradeyi ortaya koydunuz... Ankara gibi bir şehirde bunun için nasıl hazırlanırsınız? Bugün bunun bir provasını yapmaya çalıştım. Büyük olasılıkla, hazırlanan insanlar, her üç sporu da aynı gün içerisinde yapmaya çalışmıyorlardır. Ancak ben bu üçünü peş peşe yapmaya çalıştım bugün. Aslında orjinal sıra yüzme, bisiklet ve koşu. Ama benim durumumda önce yüzünce ıslaklıkla ilgili sorunlar ortaya çıkacağından ben koşu bisiklet ve yüzme sırasını uyguladım. Bunun için, önce evden çıkıp koşu parkuruna gittim (her zamanki Muharrem Dalkılıç Koşu Parkı) ve 12 km koştum (1:03 ile) ve eve döndüm. Ardından hemen apartmanın bodrumundan bisikletimi çıkardım ve atladım üstüne. Tabi normal bir triatloncu sırtında yüzme eşyalarını taşımak zorunda değil ama ben bisiklet aşamasından sonra yüzmek için spor merkezine gideceğimden sırt çantamı da almak zorundaydım. Neyse, bisikletle bir aşağı bir yukarı dolandıktan sonra 12 km'yi tamamlayıp spor salonuna geldim. Hemen eşyalarımı dolaba koydum ve havuza gittim. Ama tabi spor salonu ben triatlon provası yapacağım diye havuzu boşaltacak değil ya... Havuz tıklım tıkış. Neyse mazeret üretmeden atladım. Hedefim yarın katılacağım Kıtalararası Yüzme Yarışı Elemelerinde yüzeceğim mesafeyi yüzmekti. İlk 400 metre çocukların arasından geçe geçe, sonrasında ise daha boş bir kulvarda yüzerek 800 metreyi 15:58 de tamamlayarak triatlon provamı noktaladım. Tüm etkinlikleri 2:31:03 de tamamladım ama bunun herhalde yaklaşık 25 dakikası spor dışı kayıplardır.

Vardığım sonuç şu: evet istenirse yapılabiliyor ama zor. Çünkü spor dışı kayıplar çok fazla ve bunları engellemek olası değil. Ama bu kayıplar sanırım dünyanın her yerinde bu sporu yapmaya çalışanlar için de geçerli. Dolayısıyla benim bu işi yapanların nasıl yaptığına dair bir araştırma yapmam gerekiyor. Bir de bisikletimi değiştirmem. Bu iş sıradan bisikletlerle olacak bir şeye benzemiyor. Yani sizin anlayacağınız bana bir sürü ev ödevi çıktı. Ama bu da benim işin sevdiğim kısmı. Araştırmak... Öğrendiklerimi buradan paylaşmayı sürdüreceğim. Ne demişler: Paylaş ki çoğlasın!

Ek: Dünkü triatlonla geçen günün bilançosunu paylaşmak istedim:



Rakamlar aynı gün içerisinde kaybettiğim 2.5 kiloyu destekliyor ama yine de bana biraz abartılı geldi! Bu sayıların gerçek bir triatlon veya Iron Man'den sonra nasıl gerçekleşeceğini düşünüyorum da...

Esen kalın


8 Haziran 2016 Çarşamba

O.D.T.Ü Stadyumundaki İyileştirme Çalışmaları

Herkese esenlikler,

Bundan yaklaşık üç ay önce ODTÜ'ye gittiğimde, koşu pisti o kadar kötü durumdaydı ki, bırakın ODTÜ'ye yakışmayı dünya üzerinde hiçbir yere yakışmıyordu.Çukurlar oluşmuş ve su birikintilerinin olduğu yerler balçık halinde. Elimde bu döneme ait görsel bulunmadığı için koyamıyorum. Tanrıdan dilerim ki hiçbir zaman böyle bir durum oluşmasın.

Derken yaklaşık bir ay önce, kış boyunca balçık halde olan koşu pistinin (stadyum) asfalt ile kaplandığını, pistinin etrafına da su mazgalları yapıldığını görmüş ve ne yalan söyleyeyim sevinmiştim. Evet buraya pist demek olası değildi, çimler iğrenç durumdaydı ama ölümü görüp sıtmaya razı olma durumu söz konusuydu.


Biz de oğlumla duruma adapte olmuş ve balçıksız bir zeminin tadını çıkarmaya başlamıştık.


Ben konuyu daha fazla sorgulamayıp pistin hep böyle kalacağını düşünürken, geçtiğimiz hafta sonu gördüm ki, ODTÜ hala spordan umudunu kesmemiş, çimleri ve pisti ODTÜ'ye yaraşır bir hale getirmek için kolları sıvamıştı.




Bayağı da yol kat edilmiş. Çimler canlanmış (gerçi mezuniyet töreninde mahvolacaklar ama ne yapalım, ben de o çimleri tam 3 kere mahvettim) ve benim asfalt olarak hatırladığım pist, granülümsü bir malzeme ile kaplanmıştı. Çalışanlar olmasa da malzeme çok kaliteli gözüküyordu. Mezuniyet töreninin 25 Haziran'da olacağı düşünülürse, önümüzdeki günlerde pistin tamamlanacağını düşünmek gerçekçi olacaktır. ODTÜ'nün dünya standartlarında bir piste kavuşması beni çok mutlu edecek. Denemek için sabırsızlanıyorum. İzlenimlerimi buradan paylaşıyor olacağım.

Herkese esenlikler

Dipçe: Devrim yazısını mı boyamışlar? Sizin gözünüze de daha parlak geliyor mu?

Güncelleme:

Ve sonunda stadyumdaki çalışmalar tamamlanmış. ODTÜ çok modern bir atletizm pistine sahip olmuş. Pistin yağmur sırasında veya sonrasındaki başarımını henüz tanık olmadım ama olursam onu da buradan paylaşacağım.




Koşu donanımları üzerine...

Herkese esenlikler,

Bu yazıda uzun zaman önce yazmak isteyip de yazamadığım diğer bir konuya değineceğim: koşu donanımları. Daha önce ayakkabılardan bahsetmiştim. Şimdi sırada, kulaklık/mp3 çalar, gözlük, saat vb. var. Hepsini bir yazıya sığdırabilir miyim bilemiyorum ama önce bir başlayalım...

Koşarken kullandığım donanımlar ve bu donanımları seçerken dikkat edilmesi gereken (bence) noktaları aşağıda açıklamaya çalıştım. Umarım işinize yarar..


Müzik Çalar ve Kulaklıklar


Bence donanımların en önemlilerinden biri. Özellikle benim için. Çünkü ben yaptığı her işi müzik dinleyerek yapan bir kişiyim. Böyle olmasaydı bile, uzun koşularda kişinin aklını koşması gereken uzunluğun baskısından uzaklaştırmak için müzik çok önemli bir unsur. Günümüzde kişiler müzik dinlemek için çoğu zaman telefonlarını kullanıyorlar. Ben de müzik arşivini telefonunda saklayanlardanım. Ancak bu iki gereksinimi daha beraberinde getiriyor: Birincisi kulaklık, ikincisi ise telefonu taşıyabilmeniz ve sabitlemeniz için kol bandı. 


Kulaklıktan başlayacak olursak, kablolu ve kablosuz olmak üzere iki seçenek var. Daha da çeşitlendirecek olursak, kulak içi, kulak etrafı ve kulağa asmalı modeller var. Yıllar içerisinde bu saydıklarımın hepsini, hem de birçok farklı markadan deneme fırsatım oldu. Şimdi biriktirdiklerimi aktarıyorum.


Benim kulağımın anatomik yapısından ötürü kulak içi modeller bana uygun değil, 30 saniyede bir çıkıyorlar ve yeniden yerine takmam gerekiyor. Dolayısıyla kablolu veya kablosuz, kulak içi modeller bana göre değil. 


Kulağa asmalı (kulak üstü de diyorlar) modellerden şimdiye kadar kullandığım en iyi kulaklık Philips SHS4700. 


Bu ürün fiyatına göre şaşırtıcı derecede iyi bir ürün. Ama buradan kastım inanılmaz baslar veya ses şiddeti değil. Kulağınızın içine giren ter damlaları istemiyorsanız ve benim gibi kulak içi kulaklıkla size göre değilse tam sizlik. Takın ve unutun.


Dediğim gibi, kulaklık seçimi, kulağınızın anatomik yapısıyla doğrudan ilintili bir konu. Yukarıdakine benzer birçok kulaklık bulabilirsiniz. Ama buldunuz diyelim, diğer bir sorun ortaya çıkıyor o da müzik çalar seçimi ve bu müzik çaları bedeninizde nasıl sabitleyeceğiniz. Çünkü cebinize koyduğunuz durumda her adımınızda sallanacak ve sizi rahatsız edecek. Hele bir de bunun telefon olduğunu düşünün. Koşu kemeri veya kol bandı buna bir çözüm olabilir. Ama fazladan taktığınız her bir unsur mesafe uzadıkça özgürlüğünüzü kısıtlama yönünde bir etki yapıyor. Bir de şarkı geçişi yapmak istediğinizde her defasında telefonu veya müzik çaları koyduğunuz yerden çıkarma derdi var.  


İşte birçok deneme yanılmadan sonra ben huzuru Sony Nwz-ws613'de buldum. 


Bu ürünün güzelliği şurda: kulağınızda asılı olarak duruyor ve ağırlığını hissetmiyorsunuz. Hem bluetooth kulaklık hem de mp3 çalar. Dolayısıyla ayrıca bir mp3 çalar taşıma derdini ortadan kaldırıyor. Diyelim ki mp3 çalarınızı kullanmak istediniz o zaman da kulaklık olarak kullanabiliyorsunuz. Sıkı durun, ürün su geçirmez. Bu da şu demek, yüzerken ve duş alırken de kullanabilirsiniz. Koşunun sonlarına doğru elinizi kulağınıza bile götürmeye gücünüzün kalmadığı durumlarda ise yüzük şeklinde tasarlanan uzaktan kumandasını kullanarak şarkı geçişi yapabilirsiniz. Ha bir de mikrofonu olduğu için konuşma da yapabilirsiniz. Ses kalitesine gelince, dengeli bir sesi var. Ama güçlü baslar beklemeyin. Ben yaklaşık 6 aydır kullanıyorum. Ve şunu söyleyebilirim ki, gerçekten hepsi-bir-arada bir ürün. En önemlisi ise koşarken sizi özgür hissettiriyor ve bu paha biçilmez.

Gözlük

Açık havada koştuğunuz zaman güneş gözlüğü çok önemli bir gereksinime dönüşüyor. Tabi gözlük çoğu zaman estetik kaygılarla alınan bir donanım. Ancak ben burada işimi görecek en ucuz ve en işlevsel olanı seçmekten yanayım. En ucuz ve işlevsel deyince de benim aklıma hemen Decathlon ve ürünleri geliyor. Decathlon'un, sporun nasıl daha ucuza yapılabileceğini göstermesi hakkında çok uzun konuşabilirim. Ama konuyu saptırmadan gözlüğe dönelim. Benim kullandığım ürün Orao. İşin güzel tarafı koşu haricinde gündelik kullanım için de gayet uygun.




Koşu Saati

Sıra geldi ayakkabılardan sonra en önemli bileşene. Gerçi böyle deyince de sanki saatsiz koşulmaz gibi bir anlam çıkıyor. Elbette ki saatsiz de koşulur. Ancak hedefler uzadıkça (yarı maraton, maraton, ultra maraton) bedeninizin ne durumda olduğu ve koşma istatitistikleriniz herşeyden önemli hale geliyor. 

Eskiden koşu saatleri, adım sayınızı ve GPS sayesinde de kat ettiğiniz mesafeyi ölçerlerdi. Sonra göğüs bantlı saatler sayesinde nabız ölçümü de mümkün oldu (ki hala en güvenilir yöntem bu). Son 2 senedir, bilekten nabız ölçen saatler piyasaya çıktı. Bu göğüs bantlı modellere göre önemli bir devrim çünkü kabul edelim ki göğüs bandı ile koşmak pek de güzel bir duygu değil. İlk nesil bilekten nabız ölçen saatlerin ölçüm doğruluğu oldukça sorunluydu. Ben bu vagona Garmin Forerunner 225 modeli ile atladım. 


Garmin 225


Başlangıç seviyesi için çok iyi bir saat. Kapsamlı incelemesini yukarıdaki bağlantıda bulabilirsiniz. Ve benim için çok özel bir yeri var çünkü ilk maratonuma hazırlanırken ve maraton sırasında benim en büyük yardımcımdı. Koşu dinamiklerini ve önemlerini bu saat sayesinde öğrendim. Zaman zaman nabız ölçer uçuk ölçümler verse de en sonunda doğru ölçüm için saatin tam olarak nereye takılması gerektiğini buldum. 

Ama tabi bir süre sonra bu saatin sundukları yetmemeye başladı. Her uzun mesafe koşucusu gibi ben de gözümü triathlon ve Iron Man'e çevirdim. Bu da çoklu-sporları destekleyen bir saati gereksinim haline getirdi. Orta seviye saatlerle uğraşmaktansa bu kez kesenin ağzını açtım ve Garmin'in en üst sürümünü almaya karar verdim. Karşınızda Garmin Fenix 3 HR



Garmin Fenix 3 HR


Verdiğim bağlantıda çok kapsamlı bir incelemeyi bulabilirsiniz. Dediğim gibi ben bu blogda daha çok seçimlerimi, püf noktalarını ve kendi deneyimlerimi paylaşmaya çalışıyorum.

Garmin Fenix 3 HR'mi yaklaşık 1 aydır kullanıyorum. En kestirme yoldan söyleyeyim: çok mutluyum. Tüm spor etkinliklerimi kayıt altına alabiliyorum. Ancak şunu söylemeliyim ki, nabız ölçer, koşu, bisiklet ve tırmanmada gösterdiği başarıyı fitness tipi etkinliklerde gösteremiyor. Ama onun dışında, uyku, çıkılan merdiven, adım sayısı, kulaç sayısı gibi parametreleri kaydetmede çok başarılı. Doğayla iç içe bir yaşam tarzınız varsa pusula, yükseklik ölçer, yön bulma gibi özellikler de bulunuyor.  Buraya yazamayacağım kadar çok özelliği var ve bu tüm bunları verdiğim bağlantıda bulabilirsiniz. 

Bu saatin en sevdiğim yanı da laktik asit sınırı ve VO2max gibi ileri seviye ölçümleri de yapabilmesi. Tabi bu ölçümlerin kalitesi laboratuvar seviyesinde değil ama gelişiminizi görmeniz açısından çok değerli.


Koşu Kemeri

Açık havada koşacaksanız ve yanınıza almanız gereken telefon, anahtar, para, müzik çalar, enerji jeli vb. koyacak sıkı cepleriniz yoksa kullanmanız gereken şey bir koşu kemeri. Nedeni şu:  gevşek veya bol ceplerinize koyduklarınız koşu sırasında sallanarak sizi rahatsız edecektir. Ben su konulan modelleri pek sevmiyorum çünkü mesafeler 30 km ye yaklaştıkça fazladan her gram sizi rahatsız ediyor. Hem de ne:) 



Yukarıdaki görselde fikir vermesi açısından benim kullandığım modeli verdim. Ben aliexpress'ten almıştım ama bu ve benzerlerini her yerde bulabiliyorsunuz. Ben çözümü sizle paylaşmak istedim.

Biraz uzunca bir yazı oldu ama umarım koşuya başlamak isteyenlere yararlı olur. Daha sonraki yazılarımda bu donanımları kullanma sırasında elde ettiğim deneyimleri ve önemli bulduğum noktaları sizlerle paylaşacağım.

Esenlikler



1 Haziran 2016 Çarşamba

Küresel koşu günü

Bugün küresel koşu günüydü.  Ben de kendi payıma 10 km lik bir öğle koşusuyla katıldım. Herkese kutlu olsun.

Unutmayın: koşmak özgürleştirir.

Esen kalın