Yapmıyorsan istemiyorsundur...

Yapmıyorsan istemiyorsundur...

28 Haziran 2018 Perşembe

Çocukluğumu şekillendiren çizgi film : Voltron

Herkese esenlikler,

Bugün çok uzun zamandır beklediğim bir haber aldım. Benim yaş grubumun (şu anda 40 yaş ve üstü) çocukluğunda çok önemli bir yer tutan çizgi film olan Voltron'un Lego uyarlaması sonunda kutulanarak tüketiciye sunulmuş. Gerçi satın alabilmek için 1 Ağustos'u beklememiz gerekecek ama şu an kutuya girmiş durumda.

Ben normalde Lego seti değerlendirmesi veya yorumlaması yapan biri değilim. Zaten hazır setlerle de pek ilgilenmem ve genelde kendi tasarımlarımla uğraşırım. Ancak bu kez durum farklı. Anlatayım..

Benim kafamda sürekli Lego tasarıları olur. Atölyemin üstünde devam eden tasarımların yanı sıra, bir de hep "günün birinde yapılacaklar" kategorisi vardır. İşte Voltron'un Lego modeli, bu kategoride hep var olmuştur. Çocukluğumda sahip olduğum kısıtlı lego parçasıyla, çeşitli defalar yapmaya çalışmışlığım vardır. Ama o zamanlar parça sayım ve tasarım becerim o kadar kısıtlıydı ki ya tek bir aslanı (bu her zaman kırmızı aslan olmuştur) ya da Voltron'un kendisini bir bütün olarak yapıyordum. (Geçenlerde yaptığım kırmızı aslanla çekilmiş bir fotoyu evde buldum. Keşke tarasaydım ve buraya koyabilseydim...) Yıllar geçti, sahip olduğum parça sayısı ve tasarım/modelleme becerim çok arttı ama bir türlü Voltron'u yapmaya sıra gelmedi. Aslında gelememesinin sebebi, kafamda o kadar önemli bir yere sahipti ki, konuya duyduğum saygıdan yapacağım model herhangi bir model olamazdı. Renk, benzerlik, oran gibi kriterler açısından çok ama çok iyi olmalıydı. Çünkü artık parça sayısı gibi bir mazeretim de yoktu.

Gel zaman git zaman, ara sıra girdiğim Lego Ideas sitesinde (Lego taraftarlarının kendi geliştirdikleri modelleri insanların beğenisine sunulduğu site) dolanırken, şimdiye kadar geliştirilmiş en iyi Voltron modelini gördüm. Model o kadar iyiydi ki, şu anki tasarım becerisi seviyemle bundan daha iyisini yapamayacağıma karar verdim ve projeye oy atarak desteğimi sundum (bir fikir 10000 oyu geçtiği takdirde Lego bu fikri gerçeğe yani ürüne dönüştürmeyi gündemine alıyor). Ancak modelin karmaşıklığından ve Voltron'un günümüz çocuklarından ziyade benim yaş grubuma hitap etmesinden ötürü, Lego'nun bu modeli üreteceğine yönelik inancım zayıftı.

Ama işte bu sabah, modelin gerçek bir ürüne dönüştüğü haberini aldım

Set ile ilgili video değerlendirmeyi ise aşağıdaki bağlantıda bulabilirsiniz.




Fiyatı ucuz değil : 179 $. Türkiye'de satışa sunulur mu ve sunulursa fiyatı ne olur bilemiyorum ama ben şimdiden harçlıklarımı biriktirmeye başladım.

Setin yaratıcısı Leandro Tayag'a ve bu seti üretme kararı alan Lego'ya sonsuz teşekkürler.

Herkese esenlikler




8 Mart 2018 Perşembe

Garmin Connect, Strava, Training Peaks : kaydedilen verilerinin yönetilmesi

Herkese esenlikler,

Koşu ve bisiklet (ve yüzme ve dolayısıyla triatlon) sporları ile uğraşanların elde ettikleri verileri kaydetmek, kıyaslamak için kullandıkları popüler platformların başında Strava ve Training Peaks gelmekte. Bu platformların ayrıntısına ve kullanımına girecek değilim. Ücretsiz üyeliklerde sunulan hizmetler zaten kolayca anlaşılabiliyor. Benim bu yazıda aktarmak istediğim farklı bir konu: kaydedilen verilerin indirilmesi.

Bu gereksinim nereden mi çıktı veya kimin işine mi yarayabilir? Aktarmaya çalışayım...

Ben, koşu ve bisiklet sürüşlerime ait verilerimi 3 çevrimiçi platformda tutuyorum: Garmin Connect, Strava ve Training Peaks. Niye mi? Çünkü saatim Garmin ve yaptığım aktiviteler otomatik olarak buraya yükleniyor. E bir kere Garmin Connect'e yüklendi mi, ordan da otomatik olarak Strava ve Training Peaks'e yükleniyor. Aslında Garmin Connect benim istediğim tüm unsurları barındırıyor ancak işin sosyal ağ boyutuna gelince zayıf kalıyor. Strava bu işin Facebook'u. Dolayısıyla, teknik kazanımınıza sosyla bir boyut eklemek istediğinizde (örneğin Segments..) Strava bu alanda rakipsiz. Training Peaks ise Garmin Connect ve Strava arasında bir yerde. Ücretsiz sürümü çok kısıtlı bir içerik sunuyor ve sosyal boyutu yok denecek kadar az. Ücretli sürümü ise aslında bizim gibi sporcuların istediği herşeyi barındırıyor ve Strava'nın ücretli sürümünden çok çok iyi.

Şimdi gelelim kaydedilen verilerin indirilmesi konusuna... Daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere ben tüm verilerimi yönetmek ve performans gelişimimi takip edebilmek için yukarıda sıraladığım platformlar yerine çok daha güçlü ve açık kaynak bir yazılım olan Golden Cheetah'ı kullanıyorum. Golden Cheetah'a verilerin aktarılabilmesi için çalışmaya dair .fit veya .json verisinin elde edilmiş olması gerekiyor. İşte Strava veya Training Peaks'den verilerin indirilmesi gerekliliği ise burada devreye giriyor. Ben Training Peaks'den veri indirebilme kolaylığını sevdiğim için şimdiye kadar hep buradan indiriyor ve daha sonra Golden Cheetah'a yüklüyordum. Ancak bir önceki yazımda belirttiğim nedenlerden (Bryton Rider 310'dan doğrudan yüklenen .fit verilerinin bozukluğu) dolayı bu yöntem işe yaramaz oldu. Daha sonra yaptığım araştırmalar sonucunda, Strava'nın, Bryton verilerini doğru okuyabildiğini gördüm. Ama eskiden beri Strava'dan veri indirmenin kolay olmadığını düşünüyordum; ta ki bugüne kadar!

Her ne kadar bu işlemin nasıl yapıldığının anlatıldığı yeri bulmak kolay olmasa da meğerse Strava'dan bir çalışmanın .fit verisini indirmek çok kolay bir işlemmiş. Bunun için şu adımları izleyin:

1. Strava'dan indirmek istediğiniz çalışmanın bağlantısını açın. Bu durumda, web tarayıcınızın adres çubuğunda şöyle bir satır göreceksiniz

https://www.strava.com/activities/1440943417

2. İşte adres çubuğunda gördüğünüz bu satırın sonuna /export_original ifadesi ekleyip enter a bastığınızda, çalışmanını .fit dosyası kaydedilmek üzere karşınıza çıkıyor. Adres çubuğunda göreceğiniz satır aşağıdaki gibi olmalı:

https://www.strava.com/activities/1440943417/export_original

İşte artık .fit dosyanız elinizde...

Tam ben bu özelliği bulduğum için çok mutluydum ki, Golden Cheetah'ın son geliştirme sürümüne, Strava ile otomatik eşleştirme özelliğinin konulduğunu öğrendim. Yani bu özellik sayesinde, yukarıda sıraladığım tüm o dolambaçlı yollara gerek kalmıyor. Strava'ya aktardığınız tüm verileriniz, Golden Cheetah'ı açtığınız anda karşınızda. Düş gibi...Aslında Golden Cheetah ile ilgili doyurucu bir yazı yazmayı planlıyorum. Belki bu gibi konulara orada değinebilirim. Şimdilik bu kadar.

Herkese esenlikler,

17 Şubat 2018 Cumartesi

Bryton Rider 310 Bisiklet Bilgisayarı Yazısı

Herkese esenlikler,

Yaptığım sporlar sebebiyle birçok donanımı kullanıyorum. Koşu sporu için bir saat, nabız bandı ve ayakkabı yeterken, bisiklet sporunda kullandığınız donanımlar çok fazla oluyor. Bu blogu yazarken, amacım hiçbir zaman detaylı ürün gözden geçirmesi yapmak olmadı. Bu gözden geçirmeleri yapan çok profesyonel siteler var (ki bunlardan en iyisi www.dcrainmaker.com dur). Kendi adıma incelemelerimi çok detaylı bir şekilde yapsam da bunları yazıya dökecek sabrım ve zamanım yok. Bu sitede paylaştığım ürün değerlendirmeleri çok kısa ve öz. Esas amacım, benle aynı durumda olan insanlara yol gösterici olmak ve bazen de uzun araştırmalar sonucunda elde ettiğim deneyimleri kısa ve öz olarak paylaşmak. İşte bu yazının amacı da bu.

Şu ana kadar Garmin Fenix 3HR model saatim tüm koşu ve bisiklet antrenmanı gereksinimlerimi karşılarken, yeni aldığım Cervelo S5 bisikletimin üstünde bir güç ölçer (power metre) olması nedeniyle saatimin kısıtlı ekranı bana yetmemeye başlamıştı ve ben de bisiklet bilgisayarı arayışına girmiştim. Aslında bu tarz durumlarda yaklaşımım bellidir: beni yarı yolda bırakmayacak ve endüstri standardı olmuş ürünlere yönelirim. Bu doğrultuda seçmem gereken donanım Garmin Edge serisi olmalıydı. Ancak saatim, Garmin Edge 520 nin yapabildiği herşeyi yapabiliyordu ekran dışında. Ve 520'nin fiyatı 300 $ civarındaydı. Ben de her zamankinin aksine bu parayı vermek istemedim. Biraz araştırmadan sonra Edge 520 nin yapaildiklerinin hepsini yapabilen Bryton Rider 310 da karar kıldım.


Tüm internet yorumları olumluydu. Ve herkes fiyat/performans ürünü olarak niteliyordu. Ben de 63$ lık aliexpress fiyatına tav olarak almaya karar verdim. Ürün eksiksiz elime ulaştı. İyi bir iş yaptığımı düşünüyordum zira Edge 520 nin neredeyse 1/5 fiyatına almıştım. Ama çok geçmeden Garmin den neden vazgeçmemem gerektiğini anladım.

Ürün metrikleri gösterme açısından sorunsuz çalışıyor. Sahip olduğum tüm ant+ algılayıcıları hemen tanıdı ve hız, kadans, nabız, güç verilerini düzgün bir şekilde görüntülemeye başladım. Ekran beklediğimden küçük ancak iş görüyordu. Ancak sorunlar antrenman verilerimi bilgisayara aktarmaya çalıştığımda başladı. Günümüzde insanların bir bisiklet bilgisayarından en önemli beklentisi verilerin sorunsuz ve pürüzsüz bir şekilde starava ya veya trainingpeaks e aktarılması. İşte bu noktada Bryton çok sorunlu. Android uygulamasını indirdim saatlerce bluetooth üzerinden eşleştirmeye çalıştım ama nafile. Başladım interneti taramaya. Benim gibi binlerce insanın olduğunu gördüm. Sonra ürünün kendi sitesine girdim. Orada eşleştirme için bir öneri vardı, hemen denedim. Ama o da nafile. youtube videolarını izledim, videolarda sorunsuz gözüken işlem bende bir türlü olmuyordu. Onu dene bunu dene en sonunda, şans eseri android telefonumun konum özelliğini high accuracy moduna getirdim. Bunu yapınca alt sekmelerden birinde "bluetooth scanning" diye bir başlık gördüm. Bunu etkin hale getirdim ve bir daha eşleştirmeyi denedim. Sonunda başarmıştım. Telefon ve bilgisayar birbiri ile konuşabiliyordu.

Ancak uygulama o kadar kötüydü ki..Sanki bir stajyere deneme amaçlı bir yazılım yaptırmışlar. Tabi ki bir garmin olmasını beklemek çok olur ama bu ürün bu yazılımla birleştiğinde kendine bir yer bulması olanaksız. Uygulama sözüm ona verilerinizi strava ya ve trainingpeaks e aktarıyor. İlk denememde bunu başardım. Ama bugünkü sürüşümü aktarmada başarısız oldum. Yani sizin anlayacağınız süreklilik sıfır. Daha yeni modeller olan Rider 330 ve 530'un wifi üzerinden veri aktarımı yapabildikleri için çok daha tutarlı olduklarını düşünüyorum. Ama ne yaparsınız ki ben 310 ile baş başayım.

Diğer bir konu ise veri frekansı. Ürünü birkaç farklı modda çalıştırabiliyorsunuz: full power ve power save. Bu seçim, benim anladığım, antrenman sonunda elde edeceğiniz .fit dosyasındaki verilerin ne sıklıkta kaydedildiğini de belirliyor. Yani, full power seçeneğini seçtiğinizde, her saniyede bir veri kaydedilirken, power save modunda her 3-5 saniyede bir veri kaydediliyor. GPS verisini aralıklı olarak kaydetmesini anlayabilirim ama güç, hız, kadans ve nabız verilerine de aynı yaklaşımı uygulaması çok saçma. Bu durumu, .fit dosyasını goldencheetah a aktardığımda farketttim. 250 W ortalamayla gerçekleştirdiğim sürüşümün goldencheetah daki ortalaması 75 W çıktı. Bunun sebebi ise goldencheetah ın kullandığı ortalama hesaplama yöntemi.  Çıkarılan ders şu: bryton ı power save modunda çalıştırmamak gerekli.

Sonuç olarak, fiyata aldanıp bu ürünü almış bulundum. Benim gibi birçok insanın da aldandığını tahmin edebiliyorum. Fakat bir kez daha anlamış bulunuyorum ki Garmin den şaşmamak gerekiyor.

Düzeltme/Ekleme 1:

Bryton destek hattına mesaj yazmıştım konuyla ilgili.. 2 gün sonra yanıt yazdılar. Ama yanıt yazdıklarında ben sorunu çözmüştüm. Bu da bir şey... Yine de daha çok fırın ekmek yemeleri gerekiyor.

Bu arada yukarıda, veri kaydetme frekansı ile ilgili yazmıştım. Daha sonraki denemelerimde konunun GPS veri kaydetme frekansı ile ilgili olmadığını anladım. Şöyle ki: GPS i "full power mode" da da çalıştırsam, elde ettiğim verileri Golden Cheetah a aktardığımda aynı sorunu gördüm. Biraz araştırdığımda öğrendim ki, Bryton un oluşturduğu .fit dosyasında sorun varmış ve Golden Cheetah bu dosyayı açmakta sorun yaşıyormuş. Gönüllüler bu sorunun çözümü için harekete geçmiş ama henüz varılan bir sonuç yok. Ama bu çabalarım sırasında başka birşey keşfettim: Bryton verisini strava ya aktardığınızda sorun yok ve tüm veriler eksiksiz olarak geçiyor. Biraz daha araştırınca, Golden Cheetah 3.5 geliştirme sürümünde strava verilerinin ototmatik olarak Golden Cheetah a aktarılabildiğini öğrendim. Yani, eskiden olduğu gibi önce strava ya veri aktarıp, sonra bu veriyi .fit olarak indirip, Golden Cheetah a elle yükleme yapmak zorunda değilsiniz artık. Verileriniz strava ya geçtiği anda, Golden Cheetah bu verileri otomatik olarak indirip işleyebiliyor artık. Yani bir şey ararken başka bir güzellik buldum. Ve Bryton ile ilgili bir sorunu daha çözdüm.  Sonuç olarak Garmin ile yapabileceğim tüm şeyleri çok daha ucuza yapabilecek konuma geldim. Ama bu benim Bryton a dair yukardaki görüşlerimi henüz değiştirmedi.

Düzeltme / ekleme 2:

Tam herşeyi çözdüm, Bryton ile tüm gereksinimlerimi karşılılyorum derken bugünkü sürüşümü aktarmak için uygulamayı çalıştırdığımda tekra düş kırıklığına uğradım. Uygulama bryton u görmedi. Biraz kurcalayınca anladım ki sadece eşleştirirken değil, uygulamayı her kullanmak istediğinizde android konum servisi açık olmak zorundaymış. Bunu açınca düzeldi.

Herkese esenlikler


13 Ocak 2018 Cumartesi

Adana Yarı Maratonu 2018

Herkese esenlikler,

Yapmam dediğim şeyi yaptım ve ilk kez bir yarı maraton koştum. Aslında adlandırma olarak yarı maraton ifadesini sevmiyorum. Yarı "olimpik havuz", "half-ironman" ifadelerini sevmediğim gibi.. Adı ne olursa olsun şimdiye kadar bu uzunluğu antrenmanlarda çokça kez koşmuşluğum vardı. Ancak bu uzunlukta bir yarışa katılmak için gerekli güdüyü (motivasyonu) bir türlü bulamıyordum. Neyse, koşunun memleketimde olması ve annemi görmek için vesile yaratmasını üst üste koyarak bu yarışa katılmaya karar verdim.

Şimdiye kadar çok yarış koşmadım ve hep seçici oldum. Buna ek olarak da her yarışımın bir amacı ve hedefi vardı. Yarı maraton için hedef bulmakta zorlanıyordum. Çevremde koşan insanların derecelerini duyuyordum ama hangisi bana uygundu... Garmin saatimin yarış öngörüsüne bakılacak olursa, mevcut formumla koşabileceğim en iyi süre 1:45:00 civarındaydı. Ama gerek motivasyonsuzluktan gerekse araya giren yolculuklardan hiç iyi bir hazırlık dönemi geçirememiştim. Tek artım şuydu: bundan 3 hafta önce bu seneki Antalya Maratonu hazırlığı kapsamında bu sezonun ilk 30 km'sini koşmuştum. Yani dayanıklılık açısından bedenim hazırdı ama hedef süre için hazır mıydım, bunu bilemiyordum.

Bu düşünceler eşliğinde Adana'ya vardım. Cumartesi sabahı 10:00 da kayıtlar başlamıştı. Gençken basket oynadığım Adnan Menderes Spor Salonundaydı. Ancak düzenleyiciler oldukça acemiydi ve çok fazla kuyruk oluştu. Antalya ve Mersin maratonlarında yarış çipimi almam neredeyse 5 dakika sürmüştü. Ama Adana'da bu süre 1 saati buldu. Can sıkıcı.


Neyse, Ankara'dan gelen dostlar can sıkıntısını giderdi ve salondan ayrılıp dinlenmeye çekildim.

Kayıt sonrası antrenman partnerim Necip Ağabey ile

Derken yarış sabahı geldi. Çok dinlenmiş olarak kalktım ve sadece 3 dilim kabak tatlısı yedim. Şimdiye kadar hep uzun mesafeler koştuğum için yarış sabahları stres olurdu biraz. Yanıma kaç tane jel alayım, nerde su içeyim vb. yarış stratejileri. Ancak yarı maratonun güzelliğini burada anladım. Bunların hiçbirini düşünmek zorunda değildim. Yanıma hiçbirşey almama gerek yoktu. Evden tipik bir antrenmana çıkıyormuş gibi çıkacaktım. Bu gerçekten büyük rahatlıktı ve insanların neden bu uzunluğu koşmayı tercih ettiklerini o anda anlamaya başladım. Ha unutmadan sabah kahvaltısında sadece üç dilim Adana usulü kabak tatlısı (kirece yatırılmış ve kıtır kıtır olan) yedim.


Bu konuya bir daha değineceğim zira çok iyi bir yarış sabahı besini olduğunu düşünüyorum artık.


Sonra kendisi de Halka Koşusunda koşacak olan annemle koşuyu beklemeye başladık. Derken Necip Ağabey geldi ve ite kaka ön sıralarda kendimize yer bulduk. Ve start verildi. Hedef 1:45'di. Bu da 5 civarında bir pace demekti.  İlk kilometrelerde gençliğimin geçtiği caddeler, sokaklarda koşuyordum.



Benim için çok duygusaldı. Rahmetli babamın muayenehanesine yaklaştığımda içimden "keşke sağ olsaydı ve beni böyle görseydi" diye geçirdim. Kim bilir ne kadar heyecanlanırdı. Bu duygulardan sıyrıldığımda kendimi eski Adana'da buldum.

Buralarda halktan gördüğümüz destek beni şaşırttı. Şunu çok net söyleyebilirim, Adana insanı Mersin halkına nazaran çok daha destekleyici bir tutum sergiliyordu. Antalya Maratonu'nu koşarken takım elbise ile maraton koşan bir adama rastlamış , bu nasıl bir delilik diye düşünmüştüm. Adının sonra Bilal Gül olduğunu öğrendiğim bu koşucu burada da vardı ve meğerse Necip Ağabey ile tanışırlarmış. Bilal hem koşup hem de facebook'ta canlı video yayınlıyordu ve ben kadrajına girmiş bulundum. İyi ki de girmişim, sayesinde koşarken bir videom oldu. Derken ömrümde ilk kez Taş Köprü'den geçtim. Yaklaşık 5 km bitmişti ve ortalama pace 4:50 min/km civarındaydı. Bu çok iyiydi çünkü zorlanmadan eser yoktu. Ama sürekli kendimi yarışı beraber koştuğumuz Necip Ağabey ve Serpil'in önünde buluyordum ve yavaşlayıp onları bekliyordum. Bu hem zaman kaybıydı hem de bu yarış için hedeflediğim 180 üstü adım/dakika'lık kadansımı bozuyordu. Tam Merkez Park'ın yanında geçerken artık ekiple olan fark iyice açılmaya başladı. Geriye dönüp kontrol ediyordum ama onların beni yakalamaya niyeti yoktu.


Artık kendi kendime kalmıştım. Bunu sindirince tempomu artırdım, 4:45 min/km ile koşmaya başladım. Bacaklarım çok iyi durumdaydı. Gerek iyi dinlenmiş olmamdan gerekse 1 haftadır koşmuyor oluşumdan çok diriydim. 12. km'de yani üniversite'den baraja dönen yolda bir yokuş vardı. Çok uzun değildi ama biraz zorlayacağını tahmin ediyordum. Korktuğum gibi olmadı ve bu yokuşu da 5:00 min/km ile çıktım. Biraz nabzım yükselmişti ama 1 km sonra yine 150 lere geriledi ve son 3 km de yaptığım atağa kadar hep bu seviyelerde kaldı. 15. km bittiğinde saatime baktım ve ortalama tempom 4:45 min/km ye düşmüştü. Çok iyi gidiyordu. Tam burada bir su aldım ama içmeden attım nefes düzenim bozulmasın diye. Sonra Dilberler Sekisi'ne geldik. Bu kısım fark yaratbileceğim bir kısımdı çünkü yokuş aşağıydı. Buraları korkusuzca 4:00 min/km tempolarla geçtim. İyice hızlanmıştım. Kafamda maraton koşmadan kalma korkular vardı ama işte 18. km ye gelmiştik. Bu maraton değildi ve yarışın bitmesine sadece 3 km kalmıştı. Bu noktada varımı yoğumu vermeye başladım. Kendimi saklamam gereken bir 20 km yoktu ki!!!. 18-20 kmler arasında 4:10'larla koştum. Nabzım yükselmişti ama sadece 160 lardaydı. Heşey yolundaydı. Artık Mimar Sinan Parkı'na girmiştik ve bitiş çizgisi uzakta gözükmüştü. Hesap kitap zamanıydı: 1:45 hedefi ile başladığım yarışta 1:39:59 ile bitirme olası hale gelmişti. Son 400 m civarında saatime baktım ve geçen süre 1:39:00'dı. Yani son 400 m için sadece 1 dakikam vardı. İşte bu noktada kusmak pahasına da olsa herşeyimi ortaya koymaya başladım. 1:40:00 olsa ne olurdu, hiçbir şey ama işte koşucular bilir o 1 saniye sizi psikolojik olarak öyle farklı hissettirir ki. Ben de bu bilinçle daha da hızlandım. 3 min/km 'nin de altında koşuyordum. Bir ara gerçekten kusacak gibi oldum ama direndim

Bitiş çizgisini geçerken

ve derken bitişe geldim ve saatimde yazan 1:39:50'lik süreyi gördüm. Çok mutluydum. Bu kadarını ben bile beklemiyordum.



Bu başarıma katkıda bulunan etkenler bence şöyle:

  1. Ankara, Adana'ya göre yüksek rakım ve ben senenin çoğunu burada geçiriyorum. Dolayısıyla, deniz seviyedeki Adana'ya inince başarım artıyor (elimde bilimsel veri yok ama bu konunun üzerine gideceğim)
  2. Yarıştan önce yediğim kabak tatlısı kanımdaki glikoz miktarını çok uzun süre sabit tuttu. Kabak tatlısı lifli bir tatlı ve şerbetteki glikoz hızla kana karşırıken kabak daha yavaş yavaş sindiriliyor. Yarıştan 2 saat önce bu besini yememin çok olumlu bir katkısı olduğunu düşünüyorum.
  3. Aylardır tayt ile koştuktan sonra Adana'da şortla koşabilmek sanki kilo vermiş gibi hissettirdi. Bu özgürlük hissi de başarıma yansıdı. Bir de Decathlon'dan aldığım sıkıştırma (compression) çorapları da kendimi çok güvende hissetmemi sağladı.
Çok güzel bir yarış geride kaldı. Artık tüm hazırlıklar Antalya Maratonu için. Tekrar görüşmek dileğiyle.

Unutmayın: koşmak özgürleştirir!

Herkese esenlikler,